Ana içeriğe atla

Ahmet Mithat Efendi

1344 yılında İstanbul'da doğdu. Bir bezzazın oğlu idi. 6 yaşında babasız kaldı. Mısır Çarşısı'nda bir aktarın yanına çırak verdiler. Zeki bir çocuktu. Her işi yüksünmeden yapıyordu. Öteki çıraklardan farklı bir yapısı olduğu, kısa bir sürede anlaşıldı. Nitekim çarşı esnafından Hacı İbrahim Efendi, bu yetenekli çocuğa, akşamları ders vererek okuma yazmayı öğretti.

          Ahmet Mithat Efendi, bu Hacı İbrahim Efendi'nin kendisine yaptığı iyiliği hiç unutmayacak, yıllar ve yıllar sonra bir gün oğlu Dr. Kâmil Yazgaç'ın kolundan tutarak Mısır Çarşısı'nda bir dükkânın önüne getirecek ve şunları söyleyecektir:

          "İşte ben, bu dükkânda çıraktım, ustamdan yediğim dayakların acısı ile on beş yaşından sonra buradaki okur-yazar esnaftan ders almaya başladım, beş yılda okur-yazar bir efendi oldum."

          Oysa Ahmet Mithat Efendi, yalnız Hacı İbrahim Efendi'den okuma yazma dersleri almıyor, bir vesile ile tanıştığı, Galata'da ticaret yapan bir yabancıdan da Fransızca dersleri alıyordu. Bu öğrendikleri, Ahmet Mithat Efendi'ye yetmiyordu. Daha çok öğrenmek, düzenli bir tahsil yapmak istiyordu. 1861'de Niş vilayetinde Kaza Voyvodası görevinde bulunan kardeşi Hafız İbrahim Efendi'nin yanına gitti.

          Bu gidiş, Ahmet Mithat Efendi'nin hayatında bir dönüm noktasıdır. O sıralar Niş Valisi Mithat Paşa idi. Ağabeysi Voyvoda İbrahim Efendi'yi tanıdığı için, genç Ahmet Mithat'ı da tanıdı ve sevdi. Zamanın lisesi demek olan rüştiye okuluna yazdırıldı. Mithat Paşa, ayrıca genç Ahmet Mithat'a, Mamuryan Efendi'den Fransızca ders almasını sağladı.

          Mithat Paşa, Tuna vilayetinin başına getirilince, Ahmet Mithat'ı da Mektubî Kalemi'ne memur olarak aldı. Çalışkanlığı, zekâsı ve öğrenme hırsını beğendiği bu gence Mithat Paşa kendi adını da vermiş ve o zamana kadar sadece Ahmet olan adı, bundan sonra Ahmet Mithat olmuştur.

          Ahmet Mithat Efendi, memurluğu süresince de ders almayı sürdürmüştür. Bir yandan, Sait Paşa Medresesi'nde sabah derslerine gidiyor, bir taraftan da akşamları, Çankof Efendi'den Fransızca dersler alarak yabancı dil bilgisini ilerletiyordu. 20 Haziran 1868'de "Tuna" gazetesine yazar olarak girdi. Matbaacılık tekniğini kısa bir zamanda kavradı ve gazetenin başyazarı oldu.

          Mithat Paşa, Bağdat Valisi olunca, Ahmet Mithat'ı da Bağdat'a götürdü. Kendisine, bir matbaa kurmak ve 2. gazetesini çıkarmak görevini verdi. Çıkardığı ve bütün yazılarını yazdığı gazetenin adı, "Zerva"dır. Gazeteciliğin yanısıra Mektubî Kalemi"ndeki görevini de ihmâl etmiyor, ayrıca Farsça ve Arapça dersleri alıyordu. Bu arada, sanayi mekteplerinde okunmak üzere "Hâce-i Evvel" ve "Kıssadan Hisse" kitaplarını yazdı.

          Bundan sonraki hayatı baş döndürücüdür. Ağabeysi öldü. Ağabeysinin bütün ailesi İstanbul'a geldi ve Ahmet Mithat Efendi'nin eline bakmaya başladılar. Tahtakale'de kiraladığı bir evde bir matbaa kurarak işe girişti. Bütün aile dizgi, baskı işlerinde çalışıyordu. Burada hazırladığı eserleri basmaya başladı. Namık Kemal'in yayınlamaya başladığı "İbret" gazetesinin sürekli yazarları arasına girdi. "Devir" ve "Bedir" adlı gazeteleri çıkardı ve batırdı. "Vatan yahut Silistre" piyesinin olaylara yol açması üzerine, Namık Kemal ve arkadaşları ile birlikte sürgüne gönderildi. Sürgün gittiği Rodos'ta, durmadan romanlar yazdı. "Hasan Mellah", "Hüseyin Fellah", Dünyaya İkinci Geliş", "Açık Baş" bu dönemin ürünleridir.

          Abdülaziz'in hallinden sonra, İstanbul'a döndü (11 Haziran 1876). "İttihat" gazetesini çıkardı. "Takvim-i Vekayî" müdürlüğüne getirildi. "Üs-sü-İnkılâp" adı ile bir kitap yayınlayarak padişahın gözüne girdi. Türk basın tarihinde önemli bir yeri olan "Tercüman-ı Hakikat" gazetesini çıkardı. Ahmet Cevdet, Hüseyin Rahmi, Ahmet Rasim bu gazetenin sütunlarında şöhret oldular. Damadı Muallim Naci, bu gazetenin edebiyat sayfasını yönetiyor, dilde sadeliğe örnek şiirler yayınlıyordu:

          "Mintanın düğmesin çöz
           Sim tenin görsün bu göz
           Eskiden söylenir şu söz
           Çok naz âşık usandırır."

          1908 Meşrutiyet inkılâbından sonra emekli oldu. Fakat bakanlar kurulu kararı ile üniversiteye felsefe, tarih ve din tarihi kürsüsüne profesör atandı. Ayrıca, Kız Öğretmen Okulu'nda tarih ve pedagoji okutuyordu.

          Tanzimat döneminin en popüler yazarıdır ve nesrin bütün türlerinde ve konularında yazılmış 200'den fazla eseri vardır. Kalemini, halkın eğitim ve öğretimine adamıştı. Romanda, hikâyede biçime önem vermiyor, romanın en heyecanlı yerinde olayların dışına çıkarak, halka bilgi vermek için, fizikokimya, astronomi, tarih üzerinde sayfalar dolduruyordu. "Sulfatoyu bile çocuğa, sekere bulayarak yedirirler. Halka da bilgiyi öyle vereceksin!" diyordu. Halk çocuğu idi, halk adamı oldu ve bütün hayatı boyunca halkı için çalıştı. Ahmet Mithat Efendi, tek başına Türk halkında okuma zevkini yaratabilmiş büyük bir idealisttir.

          Bağdat'ta bulunduğu yıllarda Mithat Paşa, kendisine; "Oğlum", demişti "Vatana en büyük hizmet, vatandaşları okutmaktır. Sen de bu yolda yürürsen, dünyada cismimi, ahirette ruhumu şad etmiş olursun!.. Yaşadıkça hocalık yapacaksın, öğreteceksin ve kalemi elinden bırakmayacaksın!"

          Ahmet Mithat Efendi, öyle yaptı ve 1912 yılında, son dersini ve son nefesini, Darüşşafaka Mektebi kürsüsünde verdi.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Azra Arat

Hümanist görüşün temsilcilerinden çevirmen, deneme ve inceleme yazarı Azra Erhat 6 Haziran 1915'te İstanbul'da doğdu. İlk ve ortaöğrenimini Belçika'da yaptı. 1939'da Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi'ni bitirdi; Klasik Filoloji Bölümü'nde asistan olarak göreve başladı. 1946'da doçent oldu. 1948'de aynı fakültedeki öğretim üyeleri Pertev Naili Boratav, Behice Boran, Adnan Cemgil, Niyazi Berkes'le birlikte, sol görüşlü olduğu gerekçesiyle üniversiteden uzaklaştırıldı. 1949-1950 arasında Yeni İstanbul ve Vatan gazetelerinde çalıştı. Daha sonra Milletlerarası Çalışma Bürosu'nda kütüphanecilik yaptı. Yunan klasiklerinden yaptığı çevirilerle tanınan Azra Erhat'ın ilk çevirileri Tercüme dergisinde çıktı. A.Kadir'le birlikte Homeros'un İlyada destanından yaptığı çevirinin birinci cildi 1959'da Habib Törehan Bilim Ödülü'nü, üçüncü cildi 1961'de Türk Dil Kurumu Çeviri Ödülü'nü aldı. İlyada'nın tam çeviris...

Haşim İşcan

1898’de Edirne’de doğan Haşim İşcan, Edirne Lisesi'nden mezun oldu. 1922’de Mülkiye Mektebi’ni bitirerek bir süre Edirne Kız Öğretmen Okulu’nda ve Edirne Lisesi’nde öğretmenlik yaptı. Özel kalem müdürlüğü, kaymakamlık, emniyet müdürlüğü ve mülkiye müfettişlik gibi görevlerde bulundu. 1933’te Siverek kaymakamlığı ile başlayan yöneticilik yaşamını Tekirdağ, Erzurum, Antalya, Bursa ve Samsun illerinde valilik yaparak sürdürdü. Bu yörelerde 400'den fazla ilkokul açtı. Hastane, liman, stadyum, park, kütüphane ve halkevi gibi yararlı kurumlar kazandırdı. Emekli olduğu 1953 yılına doğru Toprak ve İskân müdürlüğüne atandı; bu görevi sırasında Romanya, Bulgaristan ve Yugoslavya’dan gelen göçmenlerin yerleştirilmesinde örnek bir başarı sergiledi. 1963 Yerel Seçimleri'nde Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) adayı olarak İstanbul belediye başkanlığı seçimlerine katıldı, ancak kazanamadı. Seçimden galip çıkan Adalet Partisi (AP) adayının, CHP'nin başvurusu üzerine usulsüzlük yüzün...

Cavit Orhan Tütengil

Cavit Orhan Tütengil (d. 1921 Tarsus, ö. 7 Aralık 1979 İstanbul) Türk akademisyen. İlk ve ortaokulu Tarsus'da bitirdi. Lise eğitimini 1940 yılında İstanbul Haydarpaşa Lisesi'nde tamamladı. 1944 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümünden mezun oldu. 1944-53 arasında Antalya ve Diyarbakır liselerinde Felsefe Grubu Dersleri öğretmenliği yaptı. Kepirtepe ve Aksu Köy Enstitülerinde çalıştı. MEB tarafından iki yıllığına incelemelerde bulunmak üzere İngiltere'ye gönderildi. 1953 yılında Sosyoloji asistanı olarak İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nde akademik yaşamına başladı. Doktorasını "Montesquieu Siyasi ve İktisadi Düşünceleri" üzerine yaptı. 1960 yılında doçent oldu. 7 Aralık 1979 tarihinde evinden üniversiteye giderken silahlı saldırıya uğradı ve öldürüldü. Temel ilgi alanı "Gelişme Sosyolojisi" idi. Tütengil'e göre, Türkiye, bir geçiş ülkesidir. Bu geçişte pusula ise Atatürk'ün düşünceleridir....